MacBook Pro M2 13” İle İkinci Günüm
Merhabalar! Instagram kullanıcı adımı değiştirdikten sonra artık şu blog işine bi el atayım istedim ve yeniden...
Sahne güzel şey. Hele ki benim, bizim gibi insanlar için vazgeçilmezdir sahne. Zaten tüm hayaller, geceleri görülen rüyalar falan hep sahneyle alakalıdır. Evde stüdyoda orda burda sahne için çalışırsın, sahne için üretirsin, sahne için beste yaparsın, sahne için yırtarsın bir yerlerini. Sahnede ne olur? İster 3-5 kişi, isterse yüzlerce kişi gelsin seni izlesin, grubunu izlesin, dinlesin, şarkılara eşlik etsin, hissettiğin şey, olan şey aynıdır. “Müzik”dir olay. Besteni veya cover’ını, kendini ortaya koyarsın, kendi tarzını, hislerini notalara dökersin ve dinletir, izletirsin. Bazen kendinden geçersin, bazen tedirgin olursun, heyecanlanırsın, korkarsın ama sahnenin sonunda acayip bir rahatlamışlık, hatta abartmıyorum orgazm hissedersin. Tabi amacı gerçekten müzik olanlardan bahsediyorum. Kimileri var, paralarını alınca mutlu oluyorlar. Kimileri var izlemeye gelen kızlarla kıyıda köşede sevişince mutlu oluyorlar. Onlardan bahsetmiyorum, boşverelim onları.
Yazımızın girişini tamamladık, şimdi olaya girelim. Bu güne kadar bir çok kez sahneye çıktım. Bir çok tarz yaptım ve sahnede hem bir çok enstruman çaldım hem de vokal yaptım. ( Vokal yaptım evet.. mecburiyetten.. pişman mıyım? hayır.. ama rezillikti lan. ) Şimdi bu yaşadığım bazı yarışmalardan konserlerden falan bahsedicem biraz. Biraz da uzun bir yazı olacak sanırım. Okuma zorunluluğu yok nasılsa, rahatsınız.
İlk yarışmam, ve hatta okuldaki ufak tefek konferans salonu olaylarını falan saymazsak ilk sahnem, Rock’n Purple yarışmasıdır. O zamanlar saçlar zaten kısa, lise 3 müyüm neyim. Bizim okul ( Kağıthane Anadolu Lisesi ) daha o tarz işlere girmemiş ve girmekten korkuyorken, dedik böyle bi olay varmış katılalım anasını satayım. Gaza geldik, getirdik, imza topladık, bir taraflarımızı yırtıp izinler almaya çalıştık, öyle yaptık böyle ettik derken “Yavuz Çetin – Cherokee” şarkısına hazırlanıp gittik yarışmaya. Ben bass gitar çaldım. O zamanlar zaten Taylan ve Gökhan gitarın tekelleriydi okulda. Sahne olsun, bass olsun dedim, farketmez dedim, yürüdüm ben de oradan işte. Güzeldi gerçekten. En güzel anılarımdan çoğunu o günlerde yaşadım diyebilirim. Başta Murat Vatandaş ve Adalet Şentürk olmak üzere çok fazla kişi destek verdi. Provalar aldık, Taksim’de toplanıp içtik sıçtık eğlendik falan. Sonunda Maltepe Üniversitesine gittik ve yarışmadaki sahnemizi elimizden geldiğince en güzel şekilde tamamladık. Sonra bir baktık ki Çeyrek Finale çıkmışız! Yok böyle bir gaz! Üniversitenin yarışma için ayrılan tiyatro salonuna benzer bir yerindeyiz, atlamalar, zıplamalar, abuk subuk fotoğraf çekilmeler falan.. O gün hatta o aralar çok güzel geçti bizim için. Okulda falan ismimiz duyuldu çok. Kerem’e selamlarımı ileteyim bu arada. Öpüyorum abuk subuk* yerlerinden hacı.
Neyse, çeyrek final günü de gittik yine sahnemize çıktık yine aynı şarkıyla. İlk sahneye göre biraz daha ruhsuzdum ben. Grup olarak da ilk sahneye göre biraz daha gerideydik diye düşünüyorum ya da öyle hatırlıyorum. Bu sefer üst tura çıkamadık ama bize yetti o eğlence. Kuliste uzun eşşek mi oynamadık anasını satayım. Ne güzel günledi ya.
Bir de okuldan bahsetmek istiyorum. Hadi öğrencileri geç, kıskananlar, müziği sevmeyenler, tarzımızı sevmeyenler, alakasız olanlar, önemsemeyenler falan büyük bir çoğunluktu, eyvallah. Orada sıkıntı yok, gerçekten yok. Ama idareye ne demeli? ” Kız seyirci götürmeyin! ” diyen bir zihniyetti bizim idare. Hiç alınma gücenme olmasın, en başta sayın okul müdürümüz Necaettin beydir bu zihniyete sahip kişi. Millet okul servisleriyle bi dolu seyirci taşırken, biz yarışmalara kendi imkanlarımızla giderdik ve enstrumanlarımızı kendimiz kendi imkanlarımızla götürürdük. Hey gidi günler. Her neyse, aşağıdan o ilk yarışma ve sahne performansımı izleyebilirsiniz.
Maltepe Üniversitesinin yarışmasından sonra Kasdav olayını duyduk. Dedik ne duruyoruz, ona da katılalım. Bizdeki bu gazı kim durdurabilir? Uğur’umuzla bir yarışmamız daha olsun dedik. Bu sefer üç elektro bir bass, bir davul bir vokal yaptık. Ben kırmızı gitarımla ritim gitarlardan birine geçtim. Gökhan da dedi ki, bu sefer soloları ben atayım hacı. Kerem zaten yine davula geçti. Bu sefer atladık gittik Bostancı Gösteri Merkezine. Vodafone Freezone olayını bilirsiniz. O sene katıldık işte biz de. Iron Maiden – Rainmaker çalalım dedik. İyiki de seçmişiz o şarkıyı. Bayaa sevdiğim bir şarkıydı, iddialıydı zaten. Gittik yine güzelce eğlendik. O gün sahneden önce alkol aldım. Sahneye çıkınca anladım ki, her sahneden önce alkol almalıymışım! Penam düşmüş elimden, tırnaklarımla çalmışım ve inanın hiç farkedilmemiş be. Yani bence olay şu, sahnede rahat olacaksın. Aksilikler olur ya da olmaz, üstesinden gelmek için” Rahat ol! “. Buyrun bu da kasdav performansımız;
O senenin sonunda Gökhan’lar falan mezun olacaktı. Murat hocamızın da kocaman kocaman destekleriyle dedik ki bi Kalfest yapalım. Yine idareden zar zor izinler falan alındı, senenin sonlarında karne gününe yakın, hatta mezuniyet olaylarının olduğu gündü yanlış hatırlamıyorsam, sahnemizi falan kurduk. Orayı aradık burayı aradık, sahne getirdik, davul kiraladık falan filan derken herşey hazırdı. Güzeldi. İzlemeye gelenler, umursayanlar biraz azdı, ama olsun. Hatta belki dışardan bir misafir grup çağırmış olmasaydık daha da az olacaktı. Herneyse, güzel güzel çaldık, eğlendik. Hiç unutmam o gün Cemlerle falan okuldan çıkıp okulun ilersindeki bi tekelin önünde birer ikişer bira içmiştik, okuldaki hocalar falan da anlamışlar ses etmemişler sağolsunlar :D gerçi hiç unutmayacağım bir anım daha var o günle alakalı ama, hiç tadımız kaçmasın diyorum ve anlatmıyorum. Bilen bilir zaten be.. gönül işleri.
O gün yine sayın sevgili saygılı müdürümüz yine yaptı yapacağını. Zaten zar zor sahne getirmişiz okula. Sistemi falan kurmuşuz kiralamışız ve süremiz kısıtlı.. Geç başlattı. Tam hatırlamıyorum sayıyı fakat 12 şarkı falan kesin gözüyle bakmıştık setlist için, ama hepsini çalmaya bile fırsat olmadı. Here comes the rain again davullarını kasmıştım bayaa. O zamanlar benim için bayaa büyük bişeydi bu :D Ezberlemiştim falan filan, güzel olacaktı.. O şarkı içimde kaldı ona yanıyorum hala. Ama yine de, güzel günlerdi o günler. Müzik vardı, sahne vardı, seyirci vardı. Murat hocama falan zaten teşekkür ettik başta ama, Doğuhana da bir teşekkür edelim burdan. Adam Iron Cobra twin pedalını getirmişti bayaa iş görmüştü. Hee hatta Pentagram – Şeytan bunun neresinde’yi Doğuhanla çalmıştık lan. Şimdi hatırladım bak.. Eheheh. Çok güzeldi be.
Ertesi sene Gökhan ve Uğur mezun oldular. Taylan okuldan ayrıldı gitti başka bir okula. Biz kaldık. Birden okulda en tecrübeli müzik adamı oldum eheheh. Şaka bir yana, o sene de bir şeyler yapmak için can atıyordum ve en büyük sorumluluk da benim üzerime binmişti. Geçen senelerde Gökhan ve Kerem götürüyordu olayı. Hatta daha çok Gökhan götürüyordu. Bu sene ne yapacaktım bilmiyordum.. Zaten son sınıf olmuştum.. İdarenin bana karşı olan gıcıklığı, iğrençliği bu sene daha da artmıştı. Öyle ki okulda prova yaptığımız zamanlarda gelip sadece beni konferans salonundan atmak gibi bir iğrençliği bile yaptı sayın sevgili eski okulumun müdürü. ” Sınıfına git, ot gibi yaşa, test çöz, okulun adını yükseklere taşımamızda yardımcı ol, sonra hobi olarak yine git gitar tıngırdat. ” mantığını yüzüme yüzüme çemkiriyordu her seferinde. Ben öyle işe gelemezdim.. Biraz rahat bir insanım. Keyfime, müziğime düşkünüm. Ne yapabilirim? Benim de hayatımdaki hedeflerimin en büyüğü müzik. Gidip test çözsem neyime yarayacak sen bu en verimli zamanlarımda müzik yapmama engel olursan? Hadi onu siktiret. Neden gelip okula daha bu sene gelmiş, yeni yeni ortam gören dokuzların önünde beni konferans salonundan atıyosun bağıra çağıra. Biraz sakin ol da seni bari ilk senelerinde insan sansınlar be hacı :)
Herneyse, konu dağıldı biraz, toparlayalım. O sene de geçen seneki gibi sahne ve müzik aşkıyla yanıp tutuştukça, fikir üzerine fikir geliyordu aklıma. Cem, Doğukan ve Doruk’la bir şeyler yapmaya karar verdik. Rockn Purple a yeniden katılacaktık. Daha sonra bizim sınıftan Tugay’ı da alıp, çakma Teoman’dan yürürüz biz dedik başlarda. Baktık olmadı, abuk subuk muhabbetler girdi araya, dedik Çağkan’ı deneyelim. Zz Top la grange çalalım dedik. Baktık o da omadı, napsak netsek, ulan dedim bırakın ben Anatolia söyliyim Pentagramdan. Siz zaten çalarsınız. Güzel de şarkı. Yeter ki katılalım şu yarışmaya. Gittik prova falan aldık derken baktık oluyor bir şeyler. Sesim kötü olsa da götürüyoruz şarkıyı. Dedik tamam böyle çıkalım. Berkhan’ı da gitara almıştık zaten. Doğuhan ve Berkhan elektrolarda, Doruk bassda, Cem davulda, gittik güzelce yine eğlendik. Ama tam yarışma günlerinde Berkhan’da bir sıkıntı çıkmıştı gelememişti elinde olmayan sebeplerden dolayı. Bu yüzden ben aldım elime gitarı hem çalıp hem söylerim diye. Solo gitardım hatta. Bayaa zorlandım çünkü ben zaten şarkı söyleyebilen bir insan değildim. Bir de solo gitarı verdiler elime.. Olduğu kadar dedik.. Çıktık gayet de eğlendik aslında. Ve böylece sesimin iğrençliğini de tüm okul anladı :D Bir daha böyle bir şey yapma diye temkinlerde bulundular.. Sağolsunlar. Hee unutmadan, Simge de bize back vokal yapmıştı o yarışmada. Dedik madem sıçıcaz, ele gelir bir yanımız olsun. Kız olsun grupta, kız sesi girsin olaya falan dedik. Simgeyi düşündük, ekledik ve güzel de oldu. Öpüyorum Simgemi burdan ayrıca. Buyrun dinleyin performansı, sonra da gidip duş falan alın, anca geçiyor sesimin şoku asdf
Önceki sene gibi, rockn purple dan sonra Kasdav macerasına atıldık. Bu sefer Yeşim’i vokale aldık. Doğukan ve Berkhan elektro, Doruk bass ve ben davula geçtim. Hayatımdaki en güzel sahneydi. Sahneden önce ufaktan alkol aldım yine. Hatta grupca aldık. Rafıls ketçaplıyla efes sade biralara o zamandan beri tavımdır zaten. Hava da bir sıcak bir sıcak, bir vurdu bira bize.. Doğukanla o günkü anılarımızı anlatmak için ayrı bir yazı hazırlamam gerekir ama anlatmam :D Anlatamam..
Herneyse. Yine bostancıya gittik, güzelce provalarımızı almıştık zaten. Yine idareden bir cacık çıkmadı kendi imkanlarımızla akpillerimizi heba ettik gittik. Kasdavın sahne önündeki ortamını çok seviyorum ben. Orda ne güzel arkadaşlıklar başlıyor, ne güzel eğlenceler oluyor. Gümbür gümbür müzik, tanımadığın o kadar insan, o kadar müzik için toplanmış insan.. Birazdan sahneye çıkacaksın falan.. Süper bir olay. Ve tekrar söylüyorum, o yarışmada davul çaldım, normalde elektro gitar çalıyorum ama o günki sahne benim hayatımdaki en tatmin edici sahneydi. Yeşim’in klavye solonun yarısında şarkıya girmesi dışında da eksiğimiz yoktu aslında. Bence çıkmalıydık üst tura. Ama neyse.. Buyrun burdan da o performansı izleyin bakalım.
Kasdavdan sonra aynı şarkıyla aynı grupla Sakıp Sabancı Anadolu lisesindeki yarışmada sahneye çıktık. Okulun ismini yanlış hatırlıyor olabilirim. Dandik bir yarışmaydı gerçi ama yine eğlendik ve sahneye çıktık sonuçta. Ve yine alkol aldık hıahahahasdf O gün promosyon olarak deodorant mı ne dağıtıyolardı. Çakmakla millete ateş püskürterek bütün gün eğlenmiştim bi onu hatırlıyorum. Bir de davul allaha emanetti. Kickin tokmağı falan şarkıda iki üç kere çıktı gelip taktılar biz bir yandan çalmaya devam ederken. Ama dediğim gibi eğlendik.
Daha sonra ben okuldan ayrıldım. Mezun olamadım, sınıfta kaldım o sene devamsızlıktan. Sonra dedim ki ben yine bu okula gelirsem gene kalırım dayanamam bu idareye. Açıköğretime geçtim ben de. Bu sene bitiyor inşallah okul ama neyse dağıtmayalım konuyu zaten hayvan gibi bir yazı oluyor.
Bir süre sahne olayım olmadı okuldan ayrıldıktan sonra. O aralar evde kayıt falan yapıyodum kendi bestelerimi. Araya konyaya gidip gelme olayları falan da girince, bir süre ara vermiş oldum sahneye. Ama bir sürü de beste yaptım. Daha sonra Malik aracılığıyla Grup İstanbul’la tanıştım. Özellikle Ahmet abiye kanım çok ısınmıştı böyle anlatamam. Gel dedi, Power Garage TV nin yarışmasına çıkıcaz, bizimle bass gitar çal. Dedim tamam eyvallah geliyorum. Alacakaranlık bestesine çalıştık, provalara falan gittim, az çok da hevesim vardı aslında. Bass gitarist değilim ama işin ucunda müzik var, sahne var, yarışma var. Çalıştım baktım oluyor, devam dedim. Power Garage’a gittik birlikte. Bestemizi çaldık kaydettik. Murat hocam beni yine yalnız bırakmadı sağolsun. Geldi fotoğraf çekti bir sürü destek verdi. Kayıttan sonra da beşiktaşa geçtik zaten güzel bi gündü yine. Daha sonra Ahmet abilerle birlikte dedik ki Taksimde barlarda çıkalım. Vivaldi barda 4-5 hafta program yaptık haftada 1-2 gün. İlk sahnemizi hatırlıyorum da gayet güzeldi aslında. Sonradan ya biz bozduk ya da seyirci olmadığı için gaza gelemedik falan, şu Power Garage’ın yarışmasında üst tura çıkma haberini aldık ve Vivaldi’ye ara verdik. Yarışmada üst tura çıkmıştık ve Çeyrek Finale hak kazanmıştık. Sonra Fatih abiyle yollarımızı ayırdık, ben bass gitarı bırakıp solo gitara geçtim. Maliği bass gitara aldık. Yolumuza böyle devam edelim dedik.
Çeyrek final günü geldi çattı. Ama oncan önce The Wall sahnesini anlatayım. Tarihini tam bilmiyorum ama sanırım Power Garage için kaydımızı verdiğimiz günlere denk geliyordur. O aralar Taylan ve Ekim eğlencesine bir konser ayarlayalım falan dediler. Arda abi ve Ali de geldi. Ben ritim gitara geçtim, bir iki şarkı ayarladık ve İstiklal’de The Wall’da ufak bir program yaptık. Çok tatmin edici bir şey değildi ama yine eğlendik. Zaten mekan ufaktı ve sahnesi de gayet ufaktı. Ama biz bizeydik. Herneyse. O da öyle bir anı işte.
Ne diyorduk, çeyrek final he. İnternetten oylama sonucu POwer Garage bizi Emergenza’nın çeyrek finaline gönderdi. Bir de o aralar bir barda bir iki kere sahne almıştık sanırım. İsmini de tam hatırlamıyorum gerçi ama, birinde bass birinde solo gitardaydım. Hatta bass çaldığım günki programda Barış abilerden sonra çıkmıştık. Barış abi de Ebe grubunun vokalidir. Çok iyi bir abi, sesi de çok hoş. Tanışma konuşma muhabbet etme fırsatımız da oldu. Zaten Seçkin abinin arkadaşlarındanmış.
Çeyrek Final günü gelip çattığında da bayaa eğleneceğimi biliyordum. Boss ME-25 prosesorumu yeni almıştım ve gazlardaydım. Gerçi hikayenin burdan sonrasını biliyorsunuz bloğumda çok kez bahsettim çünkü. Herneyse.. Çıktık çeyrek finalimize, ve Yarı Finale çıktınız dediler oylamalar falan olunca. Gerçekten en iyi sahnelerimden biri de bu sahneydi. Hani çok ahım şahım bir şey yapmadık, seyircimiz falan da azdı ama, hem istediğim esntrumanı çaldım hem de istediğim tarza yaklaştım.
Ve son olarak da günümüze gelelim. Geçen hafta Emergenza’nın Yarı Finalindeydik. Şuan en son sahneye Mojo’da çıktım. Özellikle davul şahaneydi ve sistem tatmin ediciydi. Kalabalıktı. Dinledik, dinlediler. Ben gerçekten çok keyif aldım. Güzel dostluklar kurduk bir sürü kişiyle. Gelip destek veren arakdaşlarım oldu. Sarhoş olanlar oldu. Ayıltmaya çalışırken bir baktım ki sahneye falan çıktım. Güzeldi yani. Lafı daha fazla uzatmayalım. Aşağıya Emergenza yarışması hakkında yazdığım yazıların linklerini koyayım, okumayanlar oradan okurlar zaten. Tekrar tekrar yazmanın bir anlamı yok diye düşünüyorum şuan. Zaten gayet uzun bir yazı oldu.
http://blog.nazimyilmaz.com.tr/yari-final-hakkinda/
http://blog.nazimyilmaz.com.tr/hazirliklar-tamam-aksama-yari-final/
http://blog.nazimyilmaz.com.tr/aksam-prova-mahkum-savasa/
http://blog.nazimyilmaz.com.tr/4-mayis-cumartesi-emergenza-yari-finalindeyiz/
http://blog.nazimyilmaz.com.tr/yari-finaldeyiz/
http://blog.nazimyilmaz.com.tr/aksam-mask-live-emergenza-ceyrek-finalindeyiz/
Bu güne kadar bir çok kez sahneye çıktım. Sahneyi seviyorum. Belki iyiyim, belki kötüyüm, belki çok eksiğim var, belki yanlış yolda gidiyorum ama ben seviyorum bu işi. Sanırım başka bir şey yapsam bu kadar zevk alamam. Belki para kazanırım, belki herkes sever, belki yakıştırırlar ama ben rahat olamam. Müziği seviyorum. Sahneyi, seyircileri seviyorum. Birilerinin beni dinlemesini, şarkılara benimle birlikte eşlik etmesini, kafalarını sallamalarını, sahneden ininceki o duyguyu çok seviyorum ve hiçbir şeye de değişmem. Değişmeyeceğim.
Destek veren tüm hocalarıma, arkadaşlarıma, eşime dostuma, abilerime ablalarıma, kardeşlerime çok çok teşekkür ediyorum. Sağlıcakla kalın!
Nazım YILMAZ 2013
Merhabalar! Instagram kullanıcı adımı değiştirdikten sonra artık şu blog işine bi el atayım istedim ve yeniden...
Merhaba arkadaşlar. Uzun süredir bir şeyler yazmıyordum, zaten çok nadiren girip bir şeyler yazıp çıkıyorum an...
Öncelikle herkese merhaba! Çok uzun bir süredir bloğum aktif değildi ve artık bişeyler yazmak çizmek için tekra...
Bir süredir sık sık Macbook Air’i proje işlerinde ve sunumlarda kullanıyorum. Sizlere bu yazımda 2017 model ...
Merhabalar yeniden! Hemen her yazıya başlarken söylediğim gibi; epeydir bir şeyler yazamıyorum ama yeniden bir şe...
1994'ün Haziran'ında Beyşehir/Konya'da dünyaya gelmişim. O zamanlar, gerek tombikliğim gerek yeşil gözlülüğüm sebebiyle gören herkes tarafından el üzerinde ( hatta defalarca havaya atılıp tutulma gibi ) tutulmuşum.
Bebekliğim Konya'da bir köyde, çocukluğum İstanbul'da geçti. İstanbul'da başladığım iş hayatına doğduğum yer, Beyşehir'de devam ediyorum.
Uzun yıllar çeşitli firmalarda çalıştıktan sonra 2017’den beri kendi yazılım ve reklam şirketimi kurdum. Geliştirmeye ve değiştirmeye devam ediyoruz.